- Anasayfa
- Haber ve Etkinlikler
- Çizginin Ruhu “yazı”
Çizginin Ruhu “yazı”
İnsanlık tarihine bakıldığında belli dönüm noktaları görülür ki bu noktalar insanlığın gelişme yolunda büyük sıçramalarına tanıklık etmiştir. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz yazının bulunmasıdır.
Yazının bulunması insanlık tarihinin en büyük sıçraması olarak kabul edilebilir. Yazıdan önceki dönemlerde kuşaklar arası söze dayalı bilgi aktarımı mevcutken; bu, insanlığın en büyük buluşuyla birlikte, mevcut bilgilerin yeni kuşaklara aktarımı çok daha sağlıklı şekilde gerçekleşmiş, böylece insanlık yazıdan sonra her alanda çok büyük gelişmeler göstermiştir. Yazının koruyucu özelliği aynı bilgi, beceri ve tecrübelerin tekrar tekrar üretilmesinin önüne geçerek, eski bilgi, beceri ve tecrübelerin üzerine yenilerinin eklenmesine imkân sağlamıştır.
Yazı hemen hemen bütün dünyada resimle başlamıştır. Batı kültürü çerçevesinde bildiğimiz en eski yazı, Eski Mısır resim yazısıdır. (M.Ö. IV) Sümerler ise M.Ö.3200'lerde yazıyı icat ettiler. Sümerleri yazıya götüren nedenler, göç ettikleri yeni coğrafyada tarımla uğraşmaları ve buna bağlı olarak, elde edilen ürünlerin hesaplarının tutulması ihtiyacı idi. Bu ihtiyaç onların insanlık tarihine eşi görülmemiş bir miras bırakmalarına vesile olmuştur.
Yazının keşfedilmesinden sonra M.Ö. 1000 yıllarında alfabe, M.S. 150 yılında ise kâğıt kullanılmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi yazının günümüzdeki şeklini alması, daha doğrusu yazı kültürünün gelişmesi uzun bir zaman dilimini içine almaktadır.
Yazı, insanoğluna ait her şeyin hatırasını, zaman ve mekân içinde taşıma gücü olan bir araçtır. Keşif olarak ne buhar, ne elektrik, hatta ne de atom enerjisi yazıyla mukayese edilebilir. Valery, bir Amerikan yazarının şöyle bir hayalini anlatarak yazının önemini belirtir: Farz edelim ki, öldürülmesine önüne geçilmesine imkân olmayan bir böcek, kâğıda musallat olsun ve sonsuz bir süratle üreyerek, yeryüzündeki bütün kâğıtları toza çevirsin. O zaman ne olacaktır? Kitaplar, paralar, senetler, evraklar… Ortadan kalkacak ve çok sağlam zannettiğimiz bir medeniyet, kısa zamanda bilgisini unutarak çökecektir. Başka bir tarzda, buna benzer hadiseler tarihte olmamış değildir. İstilalar, yangınlar, depremler medeniyet eserlerinin pek çoğunu yok etmiştir. Bugünkü medeniyet, insanoğlunun kurduğu medeniyetlerin ne bütünü ne de kesintisiz bir devamıdır. Arkeoloji ve tarih, kaybolmuş birçok medeniyetleri meydana çıkarmıştır. Rönesans denilen büyük hadise, eski Yunan ve Latin eserlerinin uzun yüzyıllar unutulduktan sonra, tekrar bulunmasıyla başlamamış mıdır? Bir geleneği yazı kurar, yazı bozar, yazı yıkar denilebilir.
Bir milleti millet yapan maddi ve manevi değerlerin bütününe kültür adı verilmektedir. Kültür, milletlerin dünya görüşü ve hayat felsefelerini aksettirir. Bunların büyük bir kısmı yazılı eserler yoluyla genç kuşaklara ulaştırılır.
Orhun Kitabeleri olmasaydı, biz bugün Türklerin VIII. yüzyıldaki yaşayış şekli, savaşları, dünya görüşü hakkında hiçbir bilgiye sahip olamazdık. Nesiller arasındaki kültür aktarımını daima canlı tutan ve kuvvetlendiren bağ, yazılı eserlerdir.
Bilim adamları araştırma ve incelemelerinin sonuçlarını yazılı olarak tespit etmek zorundadırlar. Aksi takdirde çalışmalarını başkalarına aktarmaları mümkün olamaz. İnsanlığın buluş ve düşünceleri yazıyla ortaya konulur. Biz tarihte yapılmış araştırma ve incelemelerden faydalanarak yeni yeni buluşlar yapıyoruz. Bu buluşlar insanlığın refah ve mutluluğu için devamlı bir basamak oluşturuyor. Basamakların birbirine eklenmesi de yazı ile gerçekleşebiliyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki yazı, milletlerin sahip olduğu maddi ve manevi değerleri belgeleyen vazgeçilmez bir buluştur. Yazı sayesinde tarihten haberdar oluyor, bilimin sonuçlarını ve birikimlerini öğreniyor, hayatımızı devam ettirebiliyoruz. Gerçekten de bir an için yazının icat edilmemiş olduğunu veya yazılı kaynakların tamamen tahrip edildiğini düşünelim. O zaman milletlerin kültürleri, geçmişleri, buluşları nasıl belgelenecektir? Yazı olmasa insanlar arası ilişkiler, yazışmalar nasıl gerçekleştirilecektir? İşte yazmanın önemi burada ortaya çıkıyor. Biz de yazılarımız vasıtasıyla bilgi birikimlerimizi gelecek nesillere aktarmış oluyoruz.
Kaynakça
AGCA. Hüseyin, (1999), Yazılı Anlatım, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık.
AKERSON, Fatma Erkman. (2000). Dile Genel Bir Bakış,
İstanbul: Multılıngual Yayınları.
ERGİN, Muharrem, (1990). Türk Dil Bilgisi, İstanbul: Bayrak Yayınları.
KAPLAN, Mehmet, (1982). Kültür ve Dil, İstanbul: Dergah Yayınları .
KORKMAZ, Zeynep, (1995). Türk Dili Üzerine Araştırmalar; Ankara: TDK Yayınları.
MEMİŞ, Ekrem, (2002). Eski Çağda Türkler, Konya: Çizgi Kitabcvi.
ONG, 1. Walter, (1999). Sözlü ve Yazılı Kültür, İstanbul: Metis Yayınları.
TEKİN, Şinasi, (1993). Eski Türklerde Yazı, Kôğıt. Kitap ve Kağıt Damgaları. İstanbul:
Eren Yayıncılık ve Kitapçılık.
TOK., (I 988). Türkçe Sözlük.VARDAR, Berke, (1998). Açıklamalı Dil Bilim Terimleri Sözlüğü, Ankara: ABC Yayınları.